1946 yılına kadar bilimsel nitelikli kazı ve araştırmalar yapılmadığından, objektif bilgiler yetersiz, mevcutlar da efsanevi ihtimallerden öteye geçememiştir. Side -Bucakşeyhler köyü kuzeyindeki SELEVKİA da , 1946 yılında yapılan ilk ciddi ve bilimsel araştırmalar, teknik ve ekonomik sebeplerden dolayı yeterli olamamıştır.
Bugünkü Manavgat, kuzeyde Toroslar , güneyde Akdeniz, doğuda Alaraçayı, batıda Köprüçayı ile çevrili olan Antik Pamphilianın (Pamfilya) doğu kısımlarıdır. Pamphilianın kelime anlamı çok dil konuşulan, çok kabilelerden oluşmuş, ülke;kabileler ülkesi demektir.Kökü Yunanca olup, Pamp:Çok, hilia:Irk, cins anlamında, yani Çok ırklı – soylu yeranlamına gelir.Bizanslı ETİYEN , Pamphilia (Pamfilya) adının Lonya lı Raphyos MANTOnun kızı Pamphiliaya (Pamfilya) atfen sonradan konduğunu yazar.
Bölgemizin tarihi (Antalya) , M.Ö. 14. ve 15. Y.Y. da Greek efsanelerine göre değerlendirilir. Bu y.y. da Miken Kolonilerinin Pamfilya sahillerine indiği söylenirse de, bu olay henüz kesinlik kazanmamıştır. İlk yerleşim hareketleri M.Ö. 7. ve 8. Y.Y. da Akdeniz kıyılarında başlamıştır. Greek Kolonilerinin ilk kenti Pihaselistir. (M.Ö. 690) Bu şehrin kuruluşunu Side takip etmiştir.Antalya Karain mağarasındaki yaşam M.Ö. 50.000yıl öncesinde var olduğuna göre, Karain ve civarında yaşayan Paleolitik çağı insanı, iki veya üç günlük uzaklıkta olan bu bölgelerde de mutlaka yaşamışlardır. Müzelerimizdeki kaynaklar, yapıt ve tarihi kalıntılar, kesin tespitler için bize daha çok yardımcı olmaktadır.Torosların güneyinde, kuzeyindeki Isparta ve Burdur illeri sınırları içindeki gibi Neolitik, Kalkolitik ve Tunç çağları kalıntılarını içeren Prehistorik höyükler yok ama, daha önceki Paleolitik çağa ait bir çok kalıntılar vardır.
Antik dönemlerde Pamfilya doğu kısmı, Manavgat bölgesi hakkında en eski kaynak Hititlerin çivi yazılı tabletlerinde görülmektedir. Hitit kaynaklarına göre Akhiyavaların bu bölgede yaşadıkları (M.Ö. 1600-1200) ve Luvicce adlı bir dilin konuşulduğu belirtilmektedir. Hatta Hitit Kralı II. Murşilin anallerinde ( Kralın yaptıklarını anlatan yıllıklar) II. Murşilin M.Ö. 1400 yıllarında Kilikyaya girdiği 6000 kişiyi öldürerek Pamfilya şehir devletlerini alarak geri döndüğü yazılıdır.M.Ö. 14. ve 13. y.y. başlarında Yunanistanın Arkadia kavimler göçüyle gelen Akhalar tarafından istila edilmeye başladığı ve Akhaların getirdiği Arkadia – Greek lehçesiyle burada yaşayan yerli unsurların (dilin) Hititçe -Luvicenin kaynaştığı, Side de ele geçen ve bugün Side Müzesinde sergilene yazılı kaynaklar nedeniyle Araştırmacı-Arkeologların SİDECE adını koyduğu bir dilin ortaya çıktığı görülmektedir.Antik Pamfilya bölgesi M.Ö. 8. ve 7. y.y. da ikinci kez Batı Anadolulu Aiol ve İyon kafileleri tarafından kolonizasyon hareketlerin e maruz kalmıştır.Bu hareketler sırasında Egedeki Kymeliler (İzmir Aliağa yakınında bir İyon kenti)Antik Side şehrini bir Koloni şehri olarak kurmuşlardır.Turuva Savaşı sırasındaki bu kavimlerin göçü ve kolonizasyon hareketleri sonunda yeni gelenler ile yerli halk, yavaş yavaş karışıp kaynaşmış ve Hellenleşen şehir devletleri (Yunanca POLİS ) ortaya çıkmıştır. Bugünkü Manavgat ilçe sınırları içindeki antik şehirlerin bir çoğu bu dönemde kurulmuştur.Heredota göre:Akdeniz sahillerine yerleşim daha eskilere M.Ö 2000in başına kadar (M.Ö. 1800 yılları ) götürülür. Turuva Savaşında orduları dağılan Amhilophos Colehos ve Mophosun Antalya Bölgesine yerleştikleri anlatılır.Bu komutanlar çevresindekilerle birlikte, bu bölgeye gelip yerleşmeden önce, Turuva Savaşlarına bu bölgeden yardım eden soyların da var olduğunu yazar.
Yine Heredota göre, Lydia Kralı Cresus (Krezüs)un M.Ö. 334 yılında buraları fethiyle de Makedonyalıların egemenliği altına girmiştir.Böylece 210 yıl süren Pers hakimiyeti son bulur.
M.Ö 223 yılında B.İskender ölünce generalleri imparatorluğu bölüştü Pamfilya, Likya ve Yukarı Firikya Antionos (Antigone )a verildi. Ancak hissesine razı gelmeyince B.İskenderin imtiyazlı generali Petigos ile yaptığı savaşta yenilerek Yunanistana kaçtı ve bu generaller arasındaki savaş uzun süre devam etti. Sonunda, M.Ö. 307 de Antinos, Pamfilyayı elinde tutan Omedisi de yenerek yöreyi ele geçirdi.KÜÇÜK ASYA KRALI unvanını aldı. Suriyeyi fethetti ama durmayan generaller savaşında sonunda M.Ö. 301 yılında 84 yaşında öldü.
Pamfilya M.Ö. 302-218 yıllarında Ptolemeiosların, M.Ö. 215-189 yıllarında Selevkios Kral Autiochosun, ünlü Kartacalı komutan Hannibalın komutasındaki donanmasını Roma senatosuna bağlı Rodos donanmasına, Side açıklarında yapılan deniz savaşında yenilmesiyle, (M.Ö. 190 ) Romaya , M.Ö. 188 yılında da Roma Senatosu tarafından Pamfilya Bergama Krallığına verilmiştir.
Ancak Helenistik Krallıklar boyunca sürekli özelliğini koruyan ve gittikçe hellenleşen gelişimini sürdüren Pamfilya şehirleri ve özellikle bunlardan Side şehri Bergama krallığı ile çıkan sınır anlaşmazlığı yüzünden, 0M.Ö. 188-102 yılları arasında bağımsız kalarak Hellenistik dönemin en parlak çağını yaşamıştır.Romanın kirli işlerine karışmamıştır.Bu nedenle Bergama Kralı Attolos II. Bölgenin en önemli ve liman şehri Sideyi alamayınca kendi adını alan ATTALİA (Antalya ) yı Liman kenti olara kurmak zorunda kalmıştır.İşte bunun için Sideye Eski Antalya , Antalyadan daha önce kurulmuş olduğundan denmektedir.
Hellenistik Krallıklar zamanında sık sık el değiştiren Pamfilyada büyük bir otorite boşluğunun olması, Romaya uzak oluşu , Özellikle doğuda Kilikya bölgesi ve dağlık bölgelerde saklanabildiklerinden bölgede korsanlğın ortaya çıkıp çoğalmasına güçlenmesine neden lmuştur.Pontus Kralı Mitridates VInın Romalılara karşı korsanlığı desteklemesiyle durum daha da kötüleşmiş hatta Alanyada (Cerecetyne) Korekesion Diodotos Tttryphon adlı bir zorba korsan, başkanlığında para basıp kaleler inşa edecek düzeyde ileri giderek helenistik şehirleri tehdit ederek zayıflamalarına neden olmuştur. Hatta bu zorba korsan, Suriye Krallarına kafa tutarak, Selevkos Kırallarına kafa tutarak, Selevkos Krallarını devirecek ve yerine istediğini geçirecek güce bile sahip olmuştur.Bu tehdit M.Ö. 78 yılında Romalı Konsül Pub lius Servilliusun Pamfilya ve Kilikyayı Romaya bağlaması ve kumandan Pompeaisun bölgeyi korsanlardan tem,izlemesine kadar sürmüştür.Bazı tarihçiler …Pompeaisun 24 generalin komutasında 120 bin asker, 500 parça gemiyle Akdenize açıldığını, Pamfilyayı tüm korsanların gemilerini yakarak Akdenizi onlardan temizlediğini, Trayphonun yaptırdığı kaleleri yakıp yıkarak sağ kalanlarının da Torosların tepelerine kaçtıklarını …. yazar.
Pompeyüs kısa zamanda Anadolu ve Akdenizde sağlam bir egemenlik kurarak bir çok küçük devlet ve bölgedeki Prenslikleri Romaya bağlayıp, bölgeyi Roma eyaleti haline getirmişse de, Pamfilyada korsanlığın kökünü kazıyamadı. Bunların kökünü Sezar temizler.Roma senotosunca idama mahkum edilince Pafilya kıyılarına kaçan Sezar, önce korsanların eline düşer onların elinden kurtulup Milete kaçar. Milette eline geçirdiği gemiler ve Miletlilerin yerlerini iyi bildiği korsanları yakalayarak, Bergamaya getirip hepsini asar. Bunlarla yıldızı parlayan Sezar büyük bir ordu ile Anadolu seferine çıkar. Pamfilya ve Kilikyada Roma hakimiyetini kurduktan sonra da Romaya o meşhur mektubu yazar. GELDİM, GÖRDÜM, YENDİM . bu arada Mısıra kaçan Pompeyüsü takip eden Sezar, Mısır üzerine yürüyerek Mısıra gider. Pompeyüsü öldürür. Orada Gördüğü Kleopatraya aşık olur .Adeta Sezarı büyüler . Kleopatranın etkisinde kalan Sezar Mısırı , Kleopatraya vererek Romaya döner. Sezardan sonra Anadolunun yönetimi Markus Antoniusa verilir. Tabi Pamfilyada…..
Anadoludaki sık sık değişen bu egemenlik savaşlarında, bilhassa Pamfilya (Manavgat), dağlık olduğundan, Alanya ve çevresiyle birlikte hep bu olayların içinde kalmış ve küçümsenemeyecek üne de kavuşmuştur.
Özellikle Köprüçay ve Manavgat Çayından yararlanarak dağlık bölgelerin kerestelerini ta Mısıra kadar satarak kereste ve zeytin yağı ticaret yapılmıştır.
Marcus Antonius buraların hakimi olup Kleopatrayı tanıyınca Korekesyonu (Alanya) çevresiyle birlikte Kleopatraya armağan eder.Bunların zenginlikleri, özellikle keresteleri Mısıra akar
Burada bölgenin, çok önemli diğer kenti Side için, Strabon ne diyor? Strabona göre Side;
M.Ö. 7. yüzyılın ikinci yarısında, bir İonia kentinden gelen Helenli kolonistlerce kurulmuştur. Kentin adı Helence olmayıp, Anadolu lehçesinde NAR anlamına gelir. Nar meyve olarak M.Ö. 500 yıllarından itibaren, şehir sikkelerinde, bereket ve bolluğu sembolize etmektedir.Sidenin gelişmesinde kolonistlerin büyük payı vardır. Ve çok zengin bir liman kenti haline gelir. Kent yalnız geniş bir bölgeyi kapsayan zenginliği ile değil, köle ticareti ile de tanınır. Özellikle şehirde, özel bir podyumda teşhir edilerek gösterilen kadın kölelerin güzelliğinin ünü çevredeki tüm ülkelere yayılmıştır. Romanın kirli işlerine hiçbir zaman bulaşmayan Sideliler, M.Ö. 2. ve 1. yüzyıllarda barış içinde yaşadılar.Sidenin en görkemli dönemi M.Ö. 2. yüzyılın ilk yarısıdır.En önemli, en süslü yapıları bu dönemde yapılmıştır. Roma imparatorluğu döneminde; Ö.Ö. 27 den M.S. 192 yılına kadar süren imparatorluk devrinde Anadolu Roma egemenliğinde kalmış.Oktaviyanus imparatorluğu eyaletlere ayırdıktan sonra Pamfilya ve Akdeniz sahillerindeki Krallıklar olduğu gibi Roma nın eyaletleri haline gelmiştir.M.S. 3. yüzyıldan sonra devlet idaresinin zayıflamasıyla kuzeyde dağlık bölgelerdeki kavimlerden DOSTLAR yada İSKİTLER M.S. 266-270 yıllarında bölgeye inerek Sideyi kuşatmışlardır.Daha sonraki M.S. 361-363 yıllarında da İSAURALILAR yine Side ve bölgesini kuşatıp yağma ve talan ederek 2. çöküş dönemini yaşatmışlardır.
M.S. 7 yylardan başlayan ve ardı arkası kesilmeyen arap korsanların akınlarına uğrayan , bölgedeki hırıstiyan şehirlerinin gittikçe önemi azalmaya başlamış, araplar tarafından sürekli yağma ve talan edilen bölgeyi korumak için Bizans imparatorluğunun kurduğu özel donanma bile bölgeyi koruyamamış , yavaş yavaş islamlaşan bölgede Side-Manavgat – Hisar vb.gibi bazı stratejik yerler ve kentlerde ufak keşişlikler halinde yaşamlarını sürdürmeye çalışan Bizanslıları; ayrıca Rodos , Venedik ,Ceneviz korsanlarının talanları ve Kıbrıs Krallarının saldırıları ile haçlı seferleri sırasındaki yağmalar , bölgenin ekonomik gücünü olduğu kadar kentlerini de yıpratmıştır.
Dönemin Arap coğrafyacısı İdrisinin (1150)yanık Antalya olarak belirttiği bölge, Side gibi kentlere dönüşmüş, 12. y.y. da da tamamen terk edilmiştir.
Manavgat Hisar mahallesinde ziyaretgahtaki (Mezarlıktaki) sandukada 1272 tarihi ve sandukalardaki şekil ve yazılar Isparta, Atabey, Ertokuç Medresesi yanındaki bir sanduka ile tıpa tıp aynıdır.Yani Selçuklu Türklerinin Manavgata Hamitoğullarının batıdan gelişinden daha önce kuzeyden geldiklerinin ispatıdır. Köprüçayı yöresinde Olukköprünün güney taraflarında (Karabük köyünde o günlerden kalma bir camii vardır. Önceleri bu açık hava camisi ibadete açıktır.) 1148 de Bizanslıları yenen Selçuklu Türkleri bu bölgeyi alarak Alanyayı zaptetmişlerdir. (1223) Hatta Büyük Selçuklu sultanı Alaaddin Keykubat (1220-1237) bölgeyi Bizanslılardan temizleyerek , yenik valinin kızıyla evlenmiş, Şehrin adını da Alaiye olarak değiştirmiştir. Yani kendi adını vermiştir.Alara kalesini de Alaaddin Keykubatın yaptırdığı söylenir. Alaiyeyi kendisine kışlık merkez yapar.
Ancak esas Türk egemenliği , Hamit ve Tekeoğullarının bu bölgelere dağılıp yerleşmelerinden sonra başlamıştır.Bu dönemden başlayarak Manavgatın tarihi , Alanya tarihiyle birlikte değerlendirilmektedir.Bunun nedeni,bu bölgede büyük şehirleri olmayan Türklerin,yerleşik bir hayata geçemeyerek hayvancılıkla uğraşan göçebe(yörük) olarak yaşamaları,ya da yerleşik hayata geçenlerin dahi köy köy beylere (Batı yakasında Tugay Beyleri,Doğu yakasında Senir Beyleri)tabii olarak,Selçuklulardan itibaren önemli bir merkez olan Alanya Sancak Beyliğine idari olarak bağlı olmasındandır.Bu dönemde Alanyada basılan paraları Manavgatlılar kullanmışlardır.Hatta bunlar arasında Karamanoğulları(1293),İlhanlılar(1304-1306) ve Mısır kölemenleri(1323-1341)nin de paraları bulunmaktadır.
Beylikler dönemi (14.yy.da..) Hamitoğulları ve Tekeoğullarının nüfusu altındaki Manavgat,1361 yılında Kıbrıs Kralı Pierre,yörede yerleşen Türklerin Mısıra yardım etmesiönlemek amacıyla Antalyayı zaptedince,Alanya ve Manavgat bu egemenliği kabul etmek zorunda kalmıştır.Ancak mücadeleden de vazgeçmeyen,Mısıra yardımı sürdüren Tekeoğulları 1364 yılında Alanya ve Manavgat Beylerinin yardımını da alarak,Kıbrıs Krallığı yanlısı Antalyaya saldırdı.Fakat Antalyayı denizden kuşatan Alanya Donanması yakıldı.Gizli gizli Mısıra yardımı sürdüren Manavgat,Alanya ve Karamanoğulları Kıbrıs Kralı Pierrenin planını bozmuşlarsa da,1365 yılına kadar Manavgat ve Alanya Kıbrıs yönetimi altında almıştır.
15.yy.ilk yarısında bölgeyi elinde bulunduran Karamanoğulları Beyliğinden,Karaman Bey,Osmanlıların buraları almak için sefere hazırlandıklarını öğrenince,Alanya ve Manavgatı alelacede Mısıra 500 dinara satmıştır.Tabii Kıbrısta (1425) Mısır Krallığına bağlanmıştır.Ama Mısır Kralı II.Muratın kuvvet topladığını,yakında sıranın kendine geleceğini biliyordu.
1462 yılında Fatih Sultan Mehmetin Karamanoğulları Beyliğinin ortadan kaldırılmasıyla Manavgat,Alanya ile birlikte Osmanlı Egemenliği altına girmiştir.1530 yıllarına ait Osmanlı arşivlerinde Manavgatın,Alanya yörük toplumları ve Tımarları içinde,Nahiye olarak kaydı vardır.Manavgat Çayında gemileri olanlar da diğerlerinin dışında gemi vergisi olarak götürü vergisinden söz edilmektedir.Osmanlı İdari Teşkilatında Manavgat yine Beylere tabi olarak II.Murat zamanı(1584)kayıtların Teke iline bağlı Alanyayla birlikte 1603-1604 yılları arasında tımarlı bir nahiye olarak gözükür.
Sultan Abdülmecit zamanında (1859)yapılan yeni idari düzenleme ile Manavgat, yine Alanya sancağına bağlı olarak Konya eyaletine bağlanır.1868 yılında sancakların Antalyaya verilmesiyle Alanya ve Manavgatın itirazlarına rağmen,1871de bir kaza olarak Alanya ile birlikte Alanya kazasının nahiyesi olarak Antalyaya (Teke Sancağına)bağlanır.Buna çok kızan Alanyalılar;6 köy ve mahalle muhtarları ve imamları ile birlikte 71 Alanyalı tarafından mühürlenmiş,bir tutanak hazırlamışlar.Bu tutanak Alanyalıların Antalyaya karşı duydukları kırgınlığın tam bir ifadesidir.Nitekim tüm bunların üzerine 1896 yılında Alanya kaza olarak yine Konya vilayetine bağlanınca Manavgatta Konyaya bağlanmış oldu. Böylece Manavgat Irmağının batısı Tugay Beylerinin,doğusu Senir Beylerinin Tımar,zeamet ve hasları olarak Cumhuriyetin ilanına kadar devam etmiş,daha sonraları buralar bu beylerin üzerine tapu edilmiştir. Görüldüğü gibi Manavgat ve civarı güç kime geçtiyse olaralara tabi olmak zorunda kaldığından bir batı,bir doğu derken sonunda Türklerin egemenliği altına girmiş ve Türk şehri olarak yaşamını sürdürmektedir.
Gerekli Telefonlar | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
kaynak:www.matso.org.tr |